26 Aralık 2010 Pazar

Tystnaden (The Silence) (1963)

Ne hoş ... Birbirimizin dilinden anlayamamamız ne hoş ... (Anna)

Konuşmanın, ama aynı zamanda konuşamamanın filmi bu .. Yukarda alıntıladığım replik filmin tüm ruhu esasında .. Aralarında lezbiyen ilişki olan iki kız kardeşin garip yaşantısına bir çocuğun gözlerinden tanıklık etmek .. Çocuğun filmdeki kullanımı Bergman'ın anlatısına saflık duygusunu yerleştirmekte bir ölçüde .. Lezbiyen kardeşlerden Anna cinsel bir arayış peşinde .. Bir ten, bir doku arayışı belki de onun kardeşinden uzaklaşma isteğinin karşılığı .. İşte sessizlik tam da bu noktada devreye giriyor, ve konuşurken anlaşamıyor olmanın getirdiği sessizlik filmin temel anlatısını oluşturuyor..

Konuşurken de sessizliği anlatmak ancak bergman gibi anlatıcıların yapabileceği bir şey olsa gerek..Ve filmin ilerleyen safhalarında Ester'in giderek yalnızlığıyla başbaşa kalmasının getirdiği histeri durumuyla yüzleşiyoruz..Çırpınıyor, çırpınıyor ama nafile .. Kendi yalnızlığını kısmi de olsa belki sadece Bach'ın ölümsüz notalarında keşfediyor Ester.. Bach estetiğiyle bergman objektifinin birleşimi, sessizliği otelin koridorlarında bir çoçuğun gözlerinde yakalıyıveriyor.. Belki de Bergman'ın ele aldığı konuyu yansıtması açısından en cüretkar filmi ..

Saf sinema koklamak isteyen bünyelere önemle tavsiye edeceğim filmlerden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder